istanbul

istanbul

inceleme: Olympus OM-D E-M5

Uzun zamandır Nikon DSLR makine kullanıyor olmam ciddi bir aşinalık yarattığı halde bu makinelerle ilgili bir hoşnutsuzluğum hep süregelmiştir.

Bütün DSLR makineler için geçerli olan boyut ve ağırlık sorununu kastediyorum. Sadece tek objektif kullanmama ve tripod dahil hiçbir aksesuarı yanımda taşımamama rağmen sürekli omuzumu ağrıtan bir çanta ile dolaşmak beni rahatsız etmeğe başladı. Nihayetinde profesyonel fotoğrafçı değilim. Tatil için sağa sola gittiğimde hep o koca çantayı taşımak gittikçe işin keyfini azaltmaya başladı. İş amaçlı gezilerimde zaten bir süredir küçük Olympus xz-2'yi alıyorum, en azından her zaman yanımda makinem oluyor.

DSLR makinelere göre daha küçük ve hafif olan aynasız (mirrorless) makinelerle ilgilenmeye başladım ama içime sinen bir model olmamıştı. Doğrusu bir sürü para verip sonra da kullanmayacağım bir makineye yatırım yapmak istemiyordum.

Fuji'nin yeni modelleri ile biraz oynadım. Cazibeli ve ergonomik olmalarına rağmen jpg olarak verdikleri renkler manzara çekimine pek uygun değil. Daha da önemlisi biraz yavaş olduklarını algıladım ama tam da emin değilim; haksızlık etmeyeyim durup dururken.

Sony'nin nex serisi modellerini -nex 7 hariç- inceleme fırsatım oldu fakat görünüşüne bir türlü ısınamadım bu iddialı serinin. Belki benimki tamamen tutuculuk ancak çare yok, elime aldığımda nex'ler içimde fotoğraf çekme isteği uyandırmıyor. Bir de menülerinde çok yabancılık çektim. Hızlı müdahaleye uygun değiller.

Diğer markaların da bazı modellerini imkanım ölçüsünde inceledim ancak hiçbirini uzun süre kullanma fırsatım olmadı. Beni pek etkileyen bir model ile de karşılaşamadım.

Bir süredir Olympus'un üzerinde çok konuşulan OM-D E-M5 modeli dikkatimi çekmeye başlamıştı. Piyasaya çıkalı bir seneden fazla olduğundan toz duman yatışmış ve iyisiyle kötüsüyle kendini belli etmişti bu model ve aradığım özelliklere sahip gibi görünüyordu.

Nedir aradıklarım? Öncelikle bir vizörü olmalı, özel koşullar dışında arka ekrana bakarak fotoğraf çekmeyi sevmiyorum. Ele gelebilen ama boyutları abartısız bir gövdeyi tercih ediyorum. Olabildiğince menülerden uzak kalarak, seçenekleri doğrudan kumandalar ile kontrol edebileyim istiyorum. Gece fotoğraf çekmeyi sevdiğimden, gürültü oranı düşük bir sensöre yeşil ışık yakıyorum. Doğa fotoğrafçısı olmadığımdan hareketli obje takibinde yüksek performans şart değil ama en azından loş ortamlarda bile makul bir netleme yeteneğine hayır demem. Tabii, seyahat sırasında fotoğraf çeken pek çok amatör gibi ben de yetenekli bir zoom objektif seçeneği olmasını tercih ediyorum.

OM-D E-M5 bu özellikleri karşılıyor gibi göründü. Yeni kardeşi olan OM-D E-M1 daha iddialı bir model ama onu hiç düşünmedim bile. Nedeni basit: öncelikle çok pahalı, ilave olarak da boyutları büyük. İki makineden çıkan fotoğraflar ise birbirine çok yakın. Daha önce teknik: kullandığım teçhizat sayfasında yazdığım gibi illa en iyisine sahip olacağım diyenlerden değilim. Huyunu suyunu bildiğim ve yanımda taşıyabildiğim bir makine tercihimdir.

Uzun sözün kısası, bir OM-D E-M5 aldım. Bu arada Olympus bu acaip model ismi için çok mu uğraştı diye düşünmeden edemiyorum. Tamam, bir zamanlar çok beğenilen bir seriye atıfta bulunuyor ve yeni modellere de yer açıyor ama çok zor bir isim seçmişler doğrusu.


Elinize aldığınızda kaliteli bir ürün hissi veren, gövdesinin çoğu magnezyum alaşımdan üretilmiş bir makine M5 (sanırım böyle adlandırmak daha pratik olacak) Bir de fotoğraflarda göründüğünden çok daha küçük ve sevimli.

Elektronik vizörüne alışmam sorun olmadı, hiç yadırgamadım diyebilirim.

Deklanşörün altında ve yanında bulunan iki kadran kullandığınız çekim moduna göre farklı işlevlere sahip oluyor. Her an parmaklarınızın altındaki bu iki kumanda gerçekten çok pratik, kullanımlarına alıştınız mı bir daha vazgeçebilmeniz kolay değil. Bunların dışında, fonksiyonlarını sizin tariflediğiniz düğme bolluğu büyük kolaylık sağlıyor.

Sağ el tutamağının DSLR makinelere göre küçük olması özellikle gece çekimlerinde benim gibi tripod kullanmayanlar için bir alışma süresi gerektiriyor. Yapmanız gereken şey, makineyi objektifin altından sol eliniz ile kavrayarak tutmak. Böylece sağ elinize düşen yük azalıyor ve titretmeden makineye hakim olabiliyorsunuz. İlla sağ eliniz için tutamak istiyorsanız sonradan alıp takabilmeniz de mümkün ancak ben dediğim yöntem ile gayet iyi sonuç aldım ve M5'in boyutlarını da büyütmemiş oldum.

Menü sistemine alışmam uzun sürmedi çünkü zaten kullanmakta olduğum xz-2'ninki ile neredeyse aynı. Çok kaliteli arka ekranda bütün gereken kontrolleri bir arada görebildiğiniz bir kontrol paneli çıkıyor. Bu sayede menüler arasında kaybolmadan, gerekli fonksiyonları aynı anda görüyor ve isterseniz değiştirebiliyorsunuz. Nikon DSLR'lerin arka ekran düzenine benzeyen bu özellik sayesinde kısa sürede yabancılık hissini attım. Ekran aynı zamanda dokunmatik ama bu özellik bana hiç pratik gelmedi. Belki tek avantajı vizör yerine arka ekrandan sokak çekimi yaparken dokunduğunuz alana hemen netleme yapıp fotoğrafı çekmesi olabilir. Çevrenizdekileri rahatsız etmeden ve dikkatlerini çekmeden işinizi görebilirsiniz. Meraklısına.

Arka yüzdeki bazı düğmelerin küçük olması kalın parmaklı kullanıcılar için sorun olabilir. Bir de açma-kapama düğmesinin yerine alışmanız gerekiyor. Bunların dışında bir ergonomi sorunu bulamadım. Üst paneldeki kadranları döndürme hissi güzel. Sağ başparmak dayama yeri ise çok iyi tasarlanmış.

Titreşim  önleme mekanizması çok iddialı görünüyor. Makinenin içinde olduğundan her türlü objektifi kullanabilmek mümkün.

Teknik detaylara girmeyeceğim, dpreview ve benzeri sitelerde fazlası zaten var.

Biraz da objektiften bahsedeyim. Standart olarak iki zoom objektifi seçeneği var. 14-42mm ve 12-50mm. Ben 12-50mm 1:3.5-6.3 olanı tercih ettim.
Olympus_MZuiko_12-50
Hayalimdeki objektif değil ama pek de fena sayılmaz. 12mm bayağı geniş bir görüş açısı sağlıyor (35mm'de 24mm muadili) ancak 50mm'ye çıktığınızda "f" değeri 1:6.3'e düştüğünden loş ortamlarda kullanım biraz sıkıntılı olacaktır. Yine de fazla cihaz fetişizmi yapmadan olanın değerini bilmeyi tercih ediyorum ve bu objektifi kullanıyorum. Aşağıdaki bütün fotoğrafları bununla çektim ancak hemen belirteyim, asıl tercihim Panasonic 14-140mm 1:3.5-5.6 olacak. Bu objektifin siparişini verdim, elime geçince düşüncelerimi aktarırım.

Biraz da çektiğim deneme resimlerini göstereyim. Baştan makinemin ayarlarını kendi tercihime göre yaptım. Fotoğrafların tamamı "P" konumunda çekilmiştir.


Öğle saatlerinde kış güneşi altında Anadolu Hisarı manzarası. Derin kırmızılar hoşuma gitti. Nikon DSLR'lerin jpg'lerinde bazen bu derin kırmızının eksikliğini hissettiğim oldu.

Gece fotoğraflarının nasıl olacağını merak ediyordum. Kadıköy-Karaköy vapurunu aşağıdaki gibi görüntüledim. Ortam ışığını kullanarak iyi bir sonuç aldım. Geniş dinamik aralık loş noktalardan pırıl pırıl yanan floresan lambaya kadar her yeri görünür kılıyor.


Unutmadan bahsedeyim, M5'in flaşı yok! İlk anda insana tuhaf gelebilir bu durum ancak benim gibi flaşı hiç kullanmayan birisi için önemsiz bir detay. Kullanmanız gerektiğinde makineye takılabilen küçük bir flaş kutudan çıkıyor, yani seçeneksiz değilsiniz. Bu sayfadaki hiçbir deneme fotoğrafında flaş yok. Otomatik ISO değerini ise 800 ile üstten sınırladığımı belirteyim.


Yukarıdaki fotoğrafı dükkan sahibinden izin alarak çektim. 1/10 saniye enstantane ile tripodsuz gayet net. Sanırım titreşim önleme sistemi denildiği kadar başarılı. Grenlenme de hiç sorun oluşturmadı.

M5'i yakın zamanda gittiğim Stockholm'e de götürdüm (Bir Stockholm izlenimleri yazısı geliyor) Aşağıdaki fotoğraf Stockholm Arlanda havaalanındaki tren istasyonunda bekleyen turistleri gösteriyor.


Trenin hareket etkisini de kompozisyona dahil etmeye çalıştım. Beğendiğim bir fotoğraf oldu. Ortamın karanlığını kırmak isteyen kırmızımsı zemin ferahlık hissi verirken tavandaki lambalar perspektifi hissettiriyor ve M5 güzelce bu ortamı yansıtmayı başardı.

Bir sonraki resim biraz daha zorlayıcı. Stockholm'da karşıma çıkan bir kiliseye dalıp zor ışık koşullarında bir deneme yaptım.


Spotlarla aydınlatılmış altar fotoğrafın ortasında öne çıkıyor. Geri kalan bölümler gayet loş. Sağ taraftaki pencereden günün son ışıkları soğuk mavi tonlarında geliyor. Hemen camın önündeki avize ise sıcak bir ışık yayıyor. Otomatik beyaz ayarı iyi bir performans sergiledi. Her zamanki gibi tripodsuz çektim.

Aşağıdaki resim bir iş merkezini gösteriyor. Objektifin geometrik bozulmalarını göstermesi için iyi olabilir diye düşündüm.


12mm (en küçük değer) ile karşı binadan çektim. Hiç fena değil gibi geldi. M5 otomatik bir düzeltme yapıyor mu, bilmiyorum. Zaten önemli olan sonuç. Yatay ve düşey çizgiler oldukça düz.

Bir de kapalı havada renk zenginliğini denemek için aşağıdaki fotoğrafı çektim. Hoşuma gitti. Gökyüzü doğal olarak beyaza yakın çıktı ancak yine de patlamadı. En zor renk olan kırmızı ise bayağı canlı.


Sokağın taşları da evin çatısının detayı kadar berrak görünüyor.

M5'e alıştıkça doğru bir seçim yaptım diye düşünmeye başladım. Benim için en önemli kriter DSLR makinemi arayıp aramayacağımdı. Şimdilik fena gitmiyoruz. Zamanla iyi veya kötü değerlendirmelerimi ekleyeceğim.

Güncelleme: Yılbaşı gecesine ait bu fotoğraf çarpıcı geldi. 1/3 saniye gibi ciddi uzun bir enstantane ile çekmeme rağmen netliği çok iyi. Sokağın ortasındayım ve dayanacak yerim yok. Nefesimi iyi tutmuşum belli ki. Eh, belki M5'in titreşim önleyici sisteminin de bir miktar katkısı olmuştur.


İstanbul'a dönünce zor bir fotoğraf daha çektim. Zorluğu makinenin doğru ışık ayarını yapabilmesi adına. Sahilde hemen önümde beliriveren romörkörü görünce hızla kadrajımı oluşturup deklanşöre bastım. Resmin en alt kısmı simsiyah, en üst kısmı ise parlak gökyüzü yüzünden iyice aydınlık. Ortada floresan ışığı da var, doğal ışıkla aydınlanmış insan yüzü de.


Hoşuma gitti bu fotoğraf. M5'e alışmaya başladım galiba. Elime alınca canım fotoğraf çekmek istiyor.

Güncelleme: M5 ile Panasonic 14-140:3.5-5.6 objektif kombinasyonunun izlenimleri burada.

Güncelleme: M5'in yeni modeli olan M5 mark II'nin incelemesi burada.

Not: OM-D E-M5 ve M.Zuiko 12-50 fotoğrafları Olympus web sitesinden alınmıştır.